Cumartesi, Temmuz 27, 2024

Hakikat Namına

Hakikat Namına Birtakım Mühim Meseleler

Gezi

İstanbul’un Yürüyen Çeşmeleri

İstanbul iki kıtanın ve iki denizin kavuşma noktasında, üç dünya imparatorluğuna başkentlik yapan kadim şehir. Dünya tarihine yön veren Roma, Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı medeniyetleri onda yoğruldu. Bugün kenti dolaşan biri, ıssız bir köşede bile bunun izlerini görebilir. İstanbul belki bin yıldan fazladır dünyada şehir denince akla gelen ilk yer.

İstanbul bir dünya şehri olmak için nelere sahip değil ki. Müellifler onu anlamak ve anlatmak için ciltler dolusu eser kaleme almış. Bunlardan Reşat Ekrem Koçu’nun öncülüğünde çıkan ve değerli birçok kalemin kelamından dökülen İstanbul Ansiklopedisi (İstanbul’un Alfabetik Kütüğü) ile Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi ilk akla gelenlerden.

İmparatorlukların payitahtı olan şehrin suyla olan ilişkisi onun tarihi kadar eski. İçinden derya akan bir şehir, nasıl olsun da suyla yoldaş olup her köşesinde izler bırakmasın?    

Şehrin gerçek bani Konstantin’den Bozdoğan Kemerini yaptıran Valens’e, Şerefiye Sarnıcı’na adını veren Theodosius’tan Yerebatan Sarayını yaptıran Justinyen’e, şehrin ikinci bani Fatih Sultan Mehmet’ten Kanuni Sultan Süleyman’a, Üsküdar ve Topkapı Sarayı girişinde adıyla anılan çeşme ve sebilleri yaptıran Sultan III. Ahmed ve daha niceleri, İstanbul’un suya olan sevdasını zarif, estetik ve enfes bir tarzda şehre kondurmuş.   

 Bu öylesine üstün sanatsal ve medeni bir tekamüldür ki dünyanın öbür ucundan fark edilir. Yıllar önce rahmetli tarihçi Ahmet Haluk Dursun Londra’da katıldığı bir programda anlatır. Bir Japon Prensinin İstanbul gezisinde kendisinden mihmandarlık yapılması istendiğini, “konu nedir” dediğinde gezinin “su” teması üzerinden yapılacağını duyduğunda şaşkınlığını ifade eder. İstanbul öylesine gizemli cezbelerle doludur ki bazen bu şehirde yaşayan milyonların görüp de fark edemediğini, bir çift göz binlerce kilometre öteden fark edebilir.  

                Bugün İstanbul’da üzerinde yaşayanların vurdumduymazlığına ve hırsına karşın hala yaşamaya devam eden su kemerleri, su terazileri, çeşme ve sebiller, selsebiller, bentler, maksemler, sarnıçlar ve niceleri bir köşede fark edilmeyi bekliyor. Modern hayatın ortaya çıkardığı “kentleşme” akımı, 1950 lere kadar geleneksel mimari ve sosyal dokusunu koruyan Bab-ı Ali’ye öbek öbek insan akmasına yol açar.  Özellikle 1950 lerde köyden kente göçün artmasıyla, şehir tarihinde hiç olmadığı kadar yoğun bir nüfusla karşılaşır.

İstanbul’da şehrin modern ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Türkiye’ye davet edilen Fransız mimar ve şehir plancısı Henri Prost tarafından 1936’da bir masterplan hazırlandı. Bu plan yapılan bazı revizelerle özellikle 1950 li yıllarda kapsamlı imar planlarıyla uygulamaya konuldu. Şehirdeki istimlak ve yıkım çalışmaları o kadar büyüktü ki, Amerikan “Time” dergisi konuyu 1957 yılında haber yaptı. Haberin başlığı şöyleydi: “Turkey: Benevolent Bomber” yani “Türkiye: Hayırsever ya da müşfik bombacı.”

Haberde Amerikalı bir turist gördüğü manzara karşısında şehrin İkinci Dünya Savaşı’nda büyük bir bombardıman yaşadığını zanneder. Oysa gerçek bambaşkadır. Yanında bulunan rehber kendisini ülkenin savaşa girmediği konusunda teskin eder. Gördüğü manzara, uygulanan imar planları için yapılan yol açma, istimlak ve yıkım çalışmalarıdır.

                Kentin artan nüfusu ve karayolu yapımı için yapılan imar faaliyetleri neticesinde birçok tarihi eserin yeri değiştirilmek zorunda kalındı. Bunlardan bazıları da tarihi çeşme ve sebillerdi.

Eski Bir Meydan Abidesi: Tophane Çeşmesi

İstanbul’un bir zamanlar önemli meydanlarından birinde yer alan Tophane Çeşmesi 1732’de Sultan I. Mahmud tarafından Tophane İskelesi başında yaptırılır. Başmimar Mehmet Ağa’nın eseri olan çeşmenin tarihi kitabesi şair Nahifi’ye ait. Çeşme bir Mimar Sinan eseri olan Kapudan-ı Derya Kılıç Ali Paşa adına yapılan camii ile uyum içindedir. Mimari olarak klasik tarzdan baroğa yönelişin izlerine rastlanan anıtsal yapı, İstanbul’un üçüncü büyük meydan çeşmesidir.

Peki zaman bu çeşmenin başına neler getirmiş?

Çeşme XIX. yüzyılda bir yangında ahşap çatısını kaybeder. Daha sonra meydanda yapılan çalışmalarla yeri değişen kubbe ve saçakları kaldırılan çeşme son olarak 1957’deki yol genişletme çalışmalarında eski gravürlerin yardımıyla orijinaline uygun olarak geniş saçaklı çatısına tekrar kavuşturulmuş. Bugün ise yanı başından geçen kara yolu, Boğaziçi tarafında yapılan dolgu nedeniyle Galataport ve İstanbul Modern Sanat Müzesi binalarının iç kısmında boğazdan uzak, leb-i derya özelliğini kaybetmiş.

Barok Güzeli: Maçka Parkı II. Abdülhamid Han Çeşmesi

Tophane’de Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması anısına Sultan II. Mahmud tarafından Nusretiye olarak adlandırılan camii önüne, 1901 yılında Sultan II. Abdülhamid dönemi saray mimarlarından İtalyan mimar R. d’Aronco tarafından yapılan meydan çeşmesi. Mimar dönemin moda üslubu olan “art-nouveau” dışında camiyle bütünlük sağlaması için çeşmeyi barok üslûpta, rokoko süslemeli yapar.

Tıpkı komşusu Tophane Meydan Çeşmesi gibi bu çeşmede yol genişletme çalışmalarının dolayı tebdil-i mekan etmiş. Yerinden sökülen çeşme 1957’de Maçka Parkı’nın üst kısmına, Sultan Abdülaziz döneminde yapılan Silahhane karşısına yerleştirilmiş.

Hamidi Evvel Namına: Hamidiye Çeşme ve Sebili

I. Abdülhamid adına 1777’de Eminönü Bahçekapı’da inşa edilen, içinde imarethane ile birlikte bir çeşme ve sebil, sıbyan mektebi, medrese ve bir de kütüphaneden oluşan külliyeden geriye kalan türbede I. Abdülhamid Han, oğlu Sultan IV. Mustafa ve başka hanedan üyeleri yatar. Külliyenin bir parçası olan çeşme ve sebil, ticari hayatı canlandırmak üzere 1911 de yapımına başlanan ancak cihan harbi nedeniyle 1926 da tamamlanabilen IV. Vakıf Han inşaatı nedeniyle yerinden oldu.

Mimar Tahir Ağa’nın eseri olan çeşme ve sebilin nereye yürüdüğü sorusuna cevap almadan önce IV. Vakıf Han’ın mimarı hakkında birkaç kelam etmeden olmaz.

Bugün 20 TL banknotların arka yüzünde bir mimarın portresi vardır. Bu kişi Ulusal Mimari akımın öncülerinden Mimar Kemaleddin’den başkası değildir. Mimar, bugün Sultan I. Abdülhamid türbesinin hemen karşısında bulunan ve günümüzde otel olarak işletilen, ulusal mimarin akımın zarif ve heybetli eseri IV. Vakıf Han’ı İstanbul’a kazandırmıştır.  

Peki çeşme ve sebil bugün nerede?

Gülhane Parkı’nın Soğukçeşme girişinin hemen karşısında, Sultan III. Ahmed’in kızı Zeynep Sultan tarafından 1769’da yaptırılan camii ve külliye yer alır. 1871’de atlı tramvay yolu yapımı için külliyenin türbe ve haziresi daraltılırken sebili kaldırılmış. Sebilden yoksun kalan külliyeye, IV. Vakıf Han inşaatının başlaması üzerine Hamidiye külliyesindeki yerinden sökülen çeşme ve sebil ilave edilmiş.

Eski İstanbul ahalisinin ince hitap şekliyle “efendim” İstanbul’da sadece insanlar değil, onun asarı da bu şehirde deveran eder durur. Bakıp görene, okuyup gezene… 

Hasan Çelebi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir